top of page

Çekim Enerjisi

11 dk okuma süresi

Artık herksin de aşina oluğu ve bildiği çekim enerjisi hakkında konuşacağız. Hayat, özellikle sıfırdan başlayanlar için, engebeli bir arazide, motivasyonla birlikte sarp yokuşları tırmanmak gibidir. Bu zorlu yolculukta insanı ayakta tutan şey yalnızca fiziksel güç değil, zihinsel ve ruhsal dayanıklılıktır. İşte burada çekim yasası devreye girer: Tıpkı yer çekiminin cisimleri kendine doğru çekmesi gibi, düşüncelerimiz de gerçekliğimizi kendine doğru çeker. Ancak bu yasa sadece istemeye değil, hazır olmaya da dayanır. Hedeflerimize ulaşmak, onları hayal edip beklemekle değil, onları hak edecek hâle gelmekle mümkündür. Ve bu dönüşümün motoru, tutkudur. Tutku; sizi harekete geçiren, içten gelen bir çağrıdır. Sevdiğiniz, uğruna çabalamaktan yorulmadığınız şeylerin peşinden gitmek, yolculuğun kendisini anlamlı kılar. Tutkuyla hareket eden biri, karşısına çıkan engelleri kaderin cezaları değil, karakterin şekillendiği basamaklar olarak görür. Bu yüzden çekim yasasıyla tutku el ele yürür: Kalbiniz neye inanıyorsa, zihniniz oraya yönelir; zihniniz nereye yönelirse, gerçekliğiniz de oraya akar. Bu evrensel dengeyi anlamak ve ona göre yaşamak, karanlık anlarda bile içsel bir ışıkla yolunuzu aydınlatmak demektir.

Sırtı dönük bir insan figürü, uzakta duran ve ışık yayan başka bir figüre doğru uzanan parlak, dalgalı bir yolun başlangıcında duruyor. Arka planın sol tarafında karmaşık turuncu desenler, sağ tarafında ise ışık huzmeleri ve basit bulut çizimleri var.

Kendinizi kandırmanın beyhude bir çaba olduğunu en iyi siz bilirsiniz—çünkü bu evrende sizi sizden daha iyi tanıyan hiç kimse yoktur. İçinizde taşıdığınız potansiyel, keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibidir ve bu hazinenin anahtarı yalnızca sizdedir. Hayal edemediğiniz bir başarıya ulaşmanız mümkün değildir; çünkü insan, hayalinin sınırları kadar çabalar. Zihninizin neye inandığı, eylemlerinizin yönünü belirler. Kendi tavanınızı kendiniz çizersiniz—ve bu tavanı yükseltmek de, alçakta bırakmak da sizin seçiminizdir. Eğer büyük hayalleriniz yoksa, büyük adımlar da atamazsınız. Çünkü hedefleriniz, sizi harekete geçiren gizli motorlardır. Ne kadar uzağı hayal ediyorsanız, o kadar ileri gidebilirsiniz. Bu yüzden başkalarının size neyi hak edip etmediğinizi söylemesine asla izin vermeyin. Sizin neye layık olduğunuzu yalnızca siz bilirsiniz ve buna ulaşmak için ilk adımı atacak kişi yine siz olmalısınız. Tıpkı susadığınızda birinin size su getirmesini beklemek yerine ayağa kalkıp suyu kendiniz almanız gibi, hayallerinize ulaşmak için de beklemeyi bırakmalı, yola çıkmalısınız. Hayatınızda sizi rahatsız eden, değiştirmek istediğiniz ne varsa, orası sizin yeniden doğma alanınızdır. İşte bu yüzden, hedeflerinizi sadece düşünmekle yetinmeyin; onları yaşanacak gerçekliğe dönüştürmek için içsel dönüşümünüzü başlatın

Değişim önce içinizde başlar. Bu değişimin tohumu ise farkındalıktır: Kendinizi tanımak, sınırlarınızı görmek ve onları genişletme cesareti göstermek. Hayallerinizin içine doğmak istiyorsanız, önce onları zihninizde büyütmelisiniz önce onları zihninizde büyütmelisiniz. Ardından atacağınız kararlı adımlar, bu zihinsel tasarıları somut bir gerçeğe dönüştürecektir.

Zirvesi parlak bir dağa doğru kıvrılarak çıkan patikanın başında duran, başının yerinde veya etrafında içinde hilal olan parlak bir küre bulunan insan figürü. Etrafta dağlara dolanan soyut, akışkan, dokunaç benzeri şekiller var.

İnsanın kendi kendini hem zirveye çıkarabilmesi hem de yerin dibine sokabilmesi, onun en büyük içsel savaşlarından biridir. Başarısızlık korkusu, yetersizlik hissi, kendine güven eksikliği... Bunlar çoğu zaman ilerlememizin önündeki en büyük engellerdir. Çevremizi, şartları, sistemi suçlayabiliriz; ama günün sonunda, aynaya dürüstçe baktığımızda en keskin eleştirmenin yine kendimiz olduğunu fark ederiz. Bu farkındalıkla birlikte kendinize şu soruyu sormalısınız: “Gelecekte kim olmak istiyorum ve bunun için gerçekten ne yapıyorum?” Gelecekteki “ben”, bugünkü düşüncelerinizin ve eylemlerinizin bir yansımasıdır. Pişmanlıklarla dolu bir hayat, çoğu zaman ertelenmiş adımların, susturulmuş hayallerin sonucudur. Kendinize dair net bir vizyon oluşturun—çünkü bu vizyon sizin pusulanız olacaktır. Hayat, size ne verdiğinden çok, sizin neyi almaya cesaret ettiğinizle şekillenir. Kötülükler ya da iyilikler değil, sizin onlara yüklediğiniz anlam belirler yaşamınızı. Ve eğer bu satırları okurken bile içinizde bir kıpırtı hissediyorsanız, bilin ki potansiyeliniz, düşündüğünüzden çok daha büyük. Ancak bu potansiyel kendiliğinden açığa çıkmaz. Onu ortaya çıkarmak, kendinize duyduğunuz saygıyla başlar. Çünkü öz saygı, başkalarını sevebilmenin ve başkalarından saygı görebilmenin temelidir. İçinizdeki o eleştiren sesi susturmak değil, dönüştürmek gerekir. “Yeterli değilim” diyen o sesi “Daha iyisini yapabilirim” diyene çevirin. Unutmayın, siz duraksarken, siz şüpheye düşerken, bir yerlerde sizinle aynı hayalleri kuran ama sizden daha çok çalışan insanlar var. Bu gerçek sizi korkutmamalı, aksine harekete geçirmeli. Kendinize inanın ve Yaradan’dan istemekten çekinmeyin. Ama unutmayın, istemek emekle birleşmediği sürece sadece dilek olur. Hayal ettiğiniz gelecekteki “siz”e ulaşmak istiyorsanız, bugünkü “siz”le dürüst bir yüzleşme yapmanız gerekir. Kendi kalenizi içeriden sağlamlaştırmadan dışarıdan zafer beklemeyin. Yolculuk sizde başlar, sizde büyür ve sizde taçlanır.

Çevrenizdeki herkesin sizinle aynı frekansta olmasını beklemek, okyanusu durultmak istemek gibidir—hem imkânsız hem de enerjinizi boşa tüketen bir çabadır. İnsanları değiştirmek kolay değildir, çoğu zaman hiç mümkün değildir. Bu yüzden, dış dünyayı kontrol etmeye çalışmak yerine, kendi iç evreninizi keşfetmeye odaklanın. Kendi kendinize kalmak, zihninize ve ruhunuza sunabileceğiniz en kıymetli armağanlardan biridir; belki de şekerden bile tatlıdır. Çünkü sürekli dış uyaranlara maruz kalan beyin, derin düşünemez, berrak kararlar alamaz. Yalnızlık, bu gürültüyü susturur; zihni dinlendirir, kalbi netleştirir. İnsan yalnız kaldığında, gerçek anlamda kendini duymaya başlar. Bu sessizlik anları, başkalarının gürültüsünden sıyrılıp, kendi kadersel yolculuğunuza dönmenin kapısını aralar. "Dostum" dediğiniz kişilerle hâlâ dost olmanızın nedeni, çıkarlarınızın henüz çatışmamış olması olabilir; bu yüzden dostlukları değil, ruhsal enerjinizi sorgulayın. Çevrenizi şekillendirmeye değil, enerjinizi yönlendirmeye çalışın. Çünkü hayat, sizin ve yalnızca sizin sorumluluğunuzdadır. Kimse sizin yerinize savaşmayacak, kimse sizin adınıza hayal kurmayacak. O yüzden çevreye değil, kendinize kulak verin. Bilin ki, yalnızlık bazen sadece bir boşluk değil; içsel dönüşümün ta kendisidir. Yani dışarının sesini kısın, içsel pusulanızla hizalanın—çünkü asıl yön oradadır.

Önemli bir hedefe ulaşmadan önce kendinize sormanız gereken çok temel, ama hayati sorular vardır: “Ben bu konumu gerçekten hak ediyor muyum?”, “Bu başarıyı taşıyacak kadar emek verdim mi, yoksa sadece hayalini mi kurdum?” Çünkü neyi hak edip neyi etmediğinizi en iyi bilen, sizden başkası değildir. İçinizdeki sesin dürüstçe verdiği cevap, sadece bir vicdan muhasebesi değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir başarının temelidir. Çevrenizin fikirleri yol gösterici olabilir ama rotayı belirleyecek olan sizsiniz. Bu karar size aittir ve sorumluluğu da sizde kalacaktır. Kendinizi olmak istediğiniz hâl içinde hayal edin. Hayalinizin sonunda sahip olmak istediklerinizi, hissedeceklerinizi, kime dönüşeceğinizi gözünüzde canlandırın. Bu içsel görüntü; bugünkü seçimlerinize yön verecek, enerjinizi şekillendirecek bir pusula haline gelir. Ancak bu pusula sadece bakmak için değil, yürümek içindir. Hayaliniz ne kadar büyükse, o hayale uygun bir emek harcamaya da hazır olmalısınız. Maddi fedakârlıklar, zaman kısıtlamaları, sosyal baskılar... Bunların hepsi, gerçekten hak ettiğiniz bir hayatın "bedeli"dir. Unutmayın, çekim yasası yalnızca isteyenler için değil; isteyen ve hareket edenler içindir. İçten gelen bir kararlılık, evrenin kapılarını açabilir. Ama o kapılardan geçmek sizin cesaretinize bağlıdır. Hak ettiğinizi düşündüğünüz şeye ulaşmak için bugünden itibaren kim olmanız gerektiğini sorun kendinize. Ve o kişiye her gün biraz daha yaklaşın. Çünkü en sağlam zaferler, hak edildiğine önce insanın kendi ruhunun inandığı zaferlerdir.

cekim enerjisi
Bölümün kısaca özeti; 
1- Hayal etmek yetmez, hak etmelisin.
2- Neye inanırsan, oraya yürürsün, büyük hayaller kurmayan biri, büyük adımlar da atamaz.
3- Sessizlik, içsel gücün kaynağıdır, sessizliğe kulak ver, yönünü bul.
4- Kim olmak istiyorum? sorusu, yolculuğun pusulasıdır.
5- Evren sadece isteyenlere değil, gerçekten adım atanlara cevap verir.

Diğer bölümler için:

İletişime geç

Eğer bir blog yazısı yazmak istiyorsanız, bir yazı öneriniz varsa veya yazma sürecinizde herhangi bir yardıma ihtiyacınız varsa, buradan bana ulaşabilirsiniz.

bottom of page